Hepimizi çocukluğundan itibaren hayatı boyunca derinden etkileyen, kişiliğine yön veren sayısız şey vardır. Yaşadığımız acılar, geçirdiğimiz hastalıklar, kazandığımız ve kaybettiğimiz dostluklar, aşk ve kalp kırıklarımız ve aynı zamanda inandığımız fikir ve ideolojiler ve daha aklımıza ilk anda gelmeyen ya da farkında bile olmadığımız nice şey. Ancak, bunlardan bazıları vardır ki asla es geçemeyiz; adeta bizi biz yapan şeylerdir, kişiliğimizin ben dediğimiz şeyin en temel parçaları. Sanırsam insan ömründen gün aldıkça bunları daha çok düşünüp fark ediyor. Bugünkü kendimden geçmişe doğru baktığımda bütün bu sayısız şeylerin arasında iki şey çok belirgin görünüyor. Bunlardan ilki, beni bir şekilde tanıyan, duyan, bilen herkesin az çok bildiği ve buradaki bio'mda da açıkça belirttiğim gibi feminist olmam geliyor. Sanırım benimle bundan daha fazla özdeşleşen bir şey daha varsa o da kızıl ırka ait olmam olabilir! Feminizm, nasıl desem anlatması o kadar kolay değil ama en kısa ifadesiyle bana hem kendimi hem dünyayı hem de onunla kurduğum ilişkiyi anlamamda vazgeçilmezim oldu yıllardır. Bana yaşadığım hayatı sadece anlamlı kılmadı, aynı zamanda orada kendimi var edebilmek için umut ve mücadele gücü verdi. Kendimi bugüne dek en çok feminist harekete ve kadın mücadelesine ait hissettim ve feminist eylem alanları en güçlü, en coşkulu olduğum yerler oldu. Haliyle her Mart ayı bir nevi benim bayramım sayılır, dünyanın neresinde olursam olayım 8 Mart'larda morları giyip soluğu alanlarda aldım. Bu 8 Mart da aynısı olacak, bulunduğum şehirdeki ilk 8 Mart'ım, yine, yeniden kadınlarla birlikte sokaklarda olacağım. Kadına yönelik şiddetin bu kadar arttığı, her fırsatta canımıza kastedildiği bu günlerde dünya kadınlar günü her zamankinden daha çok önem kazanıyor, çünkü bunca şiddete, baskıya karşı bizi güçlü yapacak bir şey varsa o da kadın dayanışması!

Yazının başında benim için önemli iki şey olduğundan bahsetmiştim, bunlardan ilki inandığım, savunduğum bir ideolojiyken ikincisi oldukça farklı birşey, epilepsi gibi zorlu bir hastalık. Aslında bu konuyla ilgili herhangi bir şey yazmak gibi bir niyetim yoktu ama yeni edindiğim bir bilgi sayesinde bahsetmek istedim. Daha önceleri benim için Mart demek yalnızca 8 Mart'tı, yani dünya kadınlar günü. Yakın zamanda öğrendim ki Mart, aynı zamanda epilepsi ile mücadelenin de ayıymış. Rastlantı bu ya mücadelenin rengi de ortak: Mor! Her yıl dünyanın çeşitli ülkelerinde epilepsi hastalığına yönelik farkındalığı arttırmak için 26 Mart'ta etkinlikler düzenleniyor, mor giyilmesi için çağrı yapılıyormuş. Maalesef bu ülkelerin içinde Türkiye görünmüyor listede, en azından şimdilik. Tahminim benim gibi çoğu epilepsi hastasının ya da bu hastalığa sahip yakınları olanların böyle bir günden haberi yoktur. Belki de önümüzdeki yıllarda biz de buna yönelik bir şeyler yaparız. Çünkü epilepsi oldukça zor ve zahmetli bir hastalık ve çoğu zaman kaynağını ve doğru tedavisini bulmak çok uzun zaman alabiliyor. Hayatımın liseli yaşlarını bu hastalıkla mücadeleyle geçirdim ve dört yıl çok yoğun krizler nedeniyle gündelik hayatımın nasıl alt üst olduğunu unutmam mümkün değil. Bu süreçte en zor şeylerden biri de sürekli bu konuda insanlara bir şeyler anlatmaya çalışmak çünkü çok az insan bu konuda doğru bilgi sahibi ve epilepsi hastası olduğunuzu duyunca size ayaklı ansiklopedi muamelesi yapabiliyorlar. Bunun yanında eğer benim gibi genç yaşta başınıza gelmişse kendinizi bu hastalıktan muzdarip tek kişi sanabiliyorsunuz ve haliyle çok yalnız hissettirebiliyor. Bu yüzden epilepsi için böyle bir farkındalık gününün olması hakikaten önemli bir girişim. Bulunduğunuz yerlerde çeşitli etkinlikler yapabileceğiniz gibi 26 Mart'ta mor giymeniz ve çevrenizdekilere bunun nedenini açıklamanız bile yeterli. Ben bu yıl Mart'ı mor mücadele ayı ilan ettim; ne diyelim bu da benim şansım olsun, en sevdiğim renkte buluşmuş iki ayrı mücadele! 






0 yorum